27.
Mayıs’ın acısını çeken ve o hareketin memleketimize bugüne kadar uzanan kötü
sonuçlarının şuurunda olan yakınlarım ve dostlarıma bir çift söz söylemek
istiyorum.
MEHMET DÜLGER
Cumhuriyetin
ilanı süreci ile İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi arasındaki dönemde “rahat
bırakılan” Türkiye, San Fransisco Konferansı’na katılabilmek için taahhüt
ettiği, memlekete demokrasiyi ve demokratik usulleri hakim kılma kararı ile,
sonuçlarını ancak bugün kısmen görebildiğimiz bir girdabın içine giriyordu.
Türkiye,
hür ve demokratik olduklarını iddia eden devletlerin oluşturduğu bir kazan
içinde, çoğu empoze edilen önemli ilkeler etrafında birleşen bir “ittifaklar
dünyası”nın bir rüknü oluyordu. Bugün çok daha iyi anlaşılıyor ki, söz konusu
ittifaklar, devletlerin gücü oranında kabul edilen esaslar çerçevesinde hareket
ediyor, büyük öncelikler, 200 yıla yaklaşan bir geçmişin ve tarihi kuvvet
dengelerinin ışığında, “yeni dünya”yı temellendiriyordu. İmparatorluklar
devrinin demokrasi devrine dönüşü, aslında, işlerin, önceliklerin, hırsların ve
niyetlerin pek de değişmediğini gösteriyordu.
Emperyalist
senaryonun kuvvetli oyuncuları, insan değerlerinin öncelik aldığı göstermelik
piyeslerin oynandığı dünya sahnesinde, itibarlı (?) kişiler ve kurumlar
aracılığı ile perde arkasında hazırlanan senaryoları, büyük bir ustalık,
gaddarlık ve inatla götürüyorlardı. Bu iş hala bu uslup içerisinde yürüyor.
27. Mayıs
bu senaryonun Türk seyircilerine oynatılan bölümü idi. Demokrasi oyunun ancak
ilk adımını atarak, ülke idaresini kendi hür iradesi ile, kendi seçtiği
temsilcilere teslim eden Türkiye, nisbeten kısa bir zaman içinde, satranç
tahtasının devrildiğine, tavla kutusunun, pulların ve zarların darmadağın
edildiğine, oyun kartlarının fırlatılıp atıldığın büyük bir şaşkınlıkla şahit oluyordu.
Yapılacak pek bir şey yoktu. Zor, oyunu bozmuştu. Türkiye, kendisine medeniyet, refah ve itibar
ufuklarının kapılarını açan ve bu yüzden de gönül tahtına yerleştirdiği seçkin
insanlarının acımasız bir biçimde kurban edilmesi karşısında, suskun ve eylemsiz
kalıyor, günümüze kadar devam eden utanç verici bir zihin ve fikir dağınıklığı
içinde bocalayıp duruyordu.
Bugün
karşı karşıya bulunduğumuz çoğu sosyal kaynaklı, çözümsüz görünen problemin
çıkış sebebi, 27. Mayıs felaketinin ülkeyi içine düşürdüğü zaaf ve
perişanlıktır. Herkes iyi bilmelidir ki, 27. Mayıs, bütün haşmeti ile,
yavrulamış, torun seviyesini aşmış sorunlarını, hala ülkenin ve milletin
üzerinde hakim kılmaktadır. Bu muazzam fikri dağınıklık, aynı zamanda ülkenin
ekonomik hayatını, kalkınmasını, istihdamını, eğitim ve sağlık hizmetlerini ve
nihayet haysiyetli bir dış politika sürdürme iradesini de sıfırlıyor, eskilerin
tabiri ile, bir “izmihlal”in bütün özelliklerini ortaya koymaktadır.
Memleketin
seçkin ve vasıflı insanları için, ortada çok ciddi bir meydan okuma, bir
“challenge” söz konusudur. Yarım yaka yarım pabuç, şekersiz üzüm hoşafı,
küflenmiş peksimet ve keçi tersi kuru zeytinlerle beslenip, dünyanın en
kahredici güçlerini Çanakkale’nin derin sularına gömen bir vatan sevgisi ve inanç,
yeri gelince, belirli yıllarda lise mezunu verememe pahasına, muazzam bir
entelektüel potansiyelini siperlerde kaybetmiş, ama, hiçbir güç, o kudretin,
haysiyetli, itibarlı ve geleceği ümit dolu bir bağımsız Cumhuriyet kurmasını
engelleyememiştir.
Bugün 27
Mayıs, bu muhteşem şuur sahiplerinin torunları olan bizlere, soğukkanlılıkla ve
acılarımızı içimize gömerek, her yönünü bilip ders alacağımız bir vesile
olmalıdır. İnsanlarımıza sahip olmalı, onları medeniyet ve refah konusunda göz
kamaştırıcı ilerlemeler sağlamak için yeterli olduklarına inandırmalı ve
organize etmeli, bugünkü gücümüzün, yakın tarihimizdeki emsalsiz gelişmeleri
sağlayan büyüklerimize nisbetle kat be kat teçhiz edilmiş olduğuna
inandırmalıyız.
Hepimizi
büyük bir iş bekliyor. Sonu aydınlık, itibarlı ve huzur verici…
Bu vesile
ile, büyük misyonlarını 27 Mayıs felaketinin dahi ortadan kaldırmayı
başaramadığı, ahlaklı, dürüst, çalışkan, ehil ve ülkeyi eserlerle donatma,
millete itibar kazandırma inancı sarsılmadan canlarını, hürriyetlerini ve yıllarını
feda etmekten kaçınmayan 27 Mayıs mağdurlarını minnet, şükran ve rahmetle
anıyor, aziz ve unutulmaz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum. (Ankara, 27. Mayıs.
2017)