6-7 Eylül Olayları Neden Oldu? - 6, 7 Eylül Olayları Nedir?
6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul'da yaşayan başta Rumlara olmak
üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi. 6-7 Eylül Olayları Nedir?
6-7 Eylül Olayları Neden Oldu?
(Son güncelleme: 6 Eylül 2014 12:53, Mynet Haber)
6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul'da yaşayan başta Rumlara olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi. Ülkedeki toplumsal olarak çeşitli etnik yapıyı belirtmek için yaygın olarak yapılan "mozaik " benzetmesine atıfta bulunarak, 6-7 Eylül Olayları için "mozaik çatladı" açıklaması yapılmıştır.
6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul'da yaşayan başta Rumlara olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi. Ülkedeki toplumsal olarak çeşitli etnik yapıyı belirtmek için yaygın olarak yapılan "mozaik " benzetmesine atıfta bulunarak, 6-7 Eylül Olayları için "mozaik çatladı" açıklaması yapılmıştır.
“6-7 Eylül 1955 Plânlanmış Kıyımı” ve Fotoğraflar:
Olaylar
1955'ten itibaren Demokrat Parti hükümeti gittikçe zorlaşan
bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmış ve özellikle yüksek enflasyon
nedeniyle hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmiştir; şüpheli
metotlarla muhalefeti susturma çabaları ise basının, aydınların ve öğrencilerin
de Demokrat Parti'den soğumasına yol açmıştır.[5] Örneğin Alman Dışişleri'nin
bir raporuna göre daha olaylardan 15 gün evvel, muhalefeti kontrol amacıyla 7
Eylül 1955 günü İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmesine karar
verilmiştir.1956 yılında muhalefeti baskı altına almak için Basın ve Toplantı
Yasası'na getirilen kısıtlamalar da büyük ölçüde 6-7 Eylül olaylarıyla
gerekçelendirilmiştir. Menderes hükümetinin azınlıklara karşı baştaki liberal
politikası, gittikçe zorlaşan ekonomik koşullarla değişir ve ilişkiler
gerginleşir.
"Atamızın Evi Bomba ile Hasara uğradı" (İstanbul Ekspres)
Kıbrıs Türklerine yapılan baskılar, 1955 yılında Türkiye
kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. O dönem Türkiye'de en çok satan
gazete olan Hürriyet'in başlığında İstanbul'daki Rum azınlığın aralarında bağış
toplayarak Kıbrıs Rumlarının ENOSİS çetelerine gönderdiğini yazıyordu.
Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün
Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü
saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlandı. (Atatürk'ün Selanik'teki evine
bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi
Oktay Engin daha sonra gıyabında mahkûm edilmiştir. Oktay Engin, 22 Şubat 1992
- 18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliği'ne getirilmiştir.
Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci
baskı yapan Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun yazı işleri
müdürü olduğu[7] DP yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi genelde tirajı 20.000
civarında olduğu halde 6 Eylül'de 290.000 basmış ve o dönemde kurulmuş olan
Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana
getirmek üzere kullanılmaya başlandı.
Aynı baskıda Kıbrıs Türktür Derneği genel sekreteri Kamil
Önal Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi
alenen söylemekte de bir mahzur görmüyoruz diye yazmıştır.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin[5] önayak olması ve diğer
gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı,[5] bazı resmi ve
gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre
dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde
görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf
Pastanesi'ne yapıldı.[kaynak belirtilmeli] Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı,
Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı
birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla
bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul'daki Rum
azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif
bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi
olan, yirmi-otuz kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel
arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla
sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve
havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca
dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.
İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı.
Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir
parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından
içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler.
Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin
içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip
edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe
verildi.
İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere
Haydarpaşa İstasyonu'na geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla
yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya
çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan
111 kişi.)
Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15
kişi öldürülmüştür. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven'in Sabah
gazetesine verdiği röportaja göre ölü sayısının az oluşu gruplara "ölü
olmasın" emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi,
gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Güven'e göre resmi rakamlara
göre altmış olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı
şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir.
4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki
manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu
5.317 mekân saldırıya uğramıştır.
Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon - 1 milyar
Türk Lirası arasında olduğu tahmin edilmektedir.[13] Demokrat Parti hükümeti
zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası cıvarında
tazminat ödemiştir.
Zamanın gazetelerine göre "asıl suçlu, Türkleri provoke
eden Rumlardır". Halbuki 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili
olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen
işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere,
yüzde 12'sinin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz
Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır.
Olayların başladığı saatlerde İstanbul'da olan başbakan
Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca'dan çağrıldı ve
sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı.
Sonradan bu sayı 5.104'e yükseldi.
10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik
istifa etti. Başlangıçta soruşturmalar Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik
örgütleri etrafında yoğunlaşan ve o günlerde ilan edilen sıkıyönetim savcıları
tarafından yapılan ilk soruşturma ve yargılamalar, daha sonra DP iktidarının
bastırması sonucunda komünistler suçlanmıştır.[5] Aralarında Aziz Nesin, Nihat
Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun
bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında dava
açıldı. Tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakılır. Bunun en önemli
nedenlerinden biri, muhalefet lideri İsmet İnönü'nün, hükümeti ağır bir dille
eleştiren ve gerçek suçluları takip yerine suçsuz vatandaşlara işkenceyle
suçlayan konuşmasıdır. Dava beraatle sonuçlandı. Kısa süre sonra Kıbrıs Türktür
Cemiyeti de kapatıldı.[7] 1960 darbesinden sonra, bu olaylar Yassıada
yargılamalarının gündemine oturdu. 27 Mayıs darbesinden sonra cunta tarafından
organize edilen Yassıada Yargılamalarında olayların DP hükümetinin başbakanı
Adnan Menderes'in provokasyonu sonucu kontrolden çıktığı iddia edildi ve cunta
mahkemesi Demokrat Parti yönetimini 6-7 Eylül olayları nedeniyle de
cezalandırıldı.
Dr. Dilek Güven'e göre:
Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil ve üyeleri
cezaevine girdi. Ama "Ya bizi serbest bırakırsınız ya da biz bazı şeyleri
ifşa ederiz" deyince serbest bırakıldılar. Olaylar halkın üzerine kaldı.
Çünkü mahkemede, "Türk milleti galeyana geldi, olayları gerçekleştirdi"
denildi. Kimse ceza almadı. İkinci dava Yassıada'ydı. Menderes ve hükümet
üyeleri yargılandı. Bu davada da olaylar sadece hükümet üyeleri üzerine
yıkıldı. Menderes, defalarca MAH yani MİT Başkanı'nın mahkemeye çağrılmasını
istedi. Ama hep reddedildi. Olaylar aydınlatılmadı.[kaynak belirtilmeli]
Olayların ardından, Türkiye'de yaşayan binlerce Rum
Türkiye'den göç etmiştir. Rum nüfusun zamanla azalmasıyla Rumların ekonomideki
etkisi zayıflamaya başlamış ve daha önceki azınlıklara yönelik eylemlerde
olduğu gibi Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır. Birkaç bin Rum ise
özellikle Mersin ve Tarsus'a yerleşmişlerdir.[14] Zamanla kalan Rumların da
büyük çoğunluğu İstanbul'u terketmiştir. Nüfus mübadelesi sonucunda 1925
yılında yaklaşık 100.000'e düşen İstanbul'daki Rum nüfus, 2006 yılında 2.500
kişiye kadar düşmüştür.
6-7 Eylül 1955 olayları, Rumların büyük göç dalgalarıyla
ülkeden ayrılmasına neden oldu. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için,
yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuştu. Hangi
parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları
düşüncesiyle ve kendilerini güvende hissetmedikleri için, özellikle Rumlar
yurtdışına göç kararı vermişlerdir. Nesiller boyu bu topraklarda yaşamış olan
İstanbul'un gayrimüslim yerlileri, bu gibi davranışlar sonucu evlerini ve
anavatanlarını terk etmek durumunda bırakılmışlardır. Ancak hükümetin o dönemde
kabul etmediği olaylar 1998 yılı içinde bir meclis önergesi sırasında kabul
edildi. Tazminat değeri olan 70.000 Lirayı vermeye hükümet yanaşmadı.
6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik
Kurulu'nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği
yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7
Eylül olayları hakkında şu demeci vermiştir.
"6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir
örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. ( Bu sözleri Sabri Yirmibeşoğlu 21.09.2010 da
bir televizyon kanalındaki röportajında yalanlamıştır)"
http://www.mynet.com/haber/guncel/6-7-eylul-olaylari-neden-oldu-6-7-eylul-olaylari-nedir--1441105-1
***
"6-7 Eylül olaylarını Menderes tertiplemişti!"
Mustafa ARMAĞAN
Tiyatro sanatçısı Atilla Olgaç'ın bir televizyon programında
Kıbrıs 'barış harekatı' sırasında biri 19 yaşında sivil esir olmak üzere 10
Rum'u öldürdüğünü söylemesi Yunanistan'ı harekete geçirdi. Haberlere göre
Yunanistan, Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi doğrultusunda soruşturma başlatmış,
Türkiye'den tazminat talep edecekmiş.
Köprülü, İstanbul valisinin olaydan
önceden haberi bulunduğunu öğrenince İçişleri Bakanının istifa etmesi
gerektiğini söylemiş. Buna karşılık Bakan Gedik de kendisini vurmak istemiş! Ne
var ki Başbakanın Gedik'i koruması üzerine 6-7 Eylül olaylarının baş tertipçisi
ve müsebbibinin Menderes olduğu kanaatine varmış. Güya Menderes, olayları
Kıbrıs'ı fethetmek için bizzat düzenletmiş.
"Ekspres" gazetesinde
Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba konulduğu haberinin çıkması üzerine 6-7
Eylül 1955'te İstanbul, Ankara ve İzmir'de patlak veren olaylarda Rum, Ermeni
ve Musevi vatandaşlarımıza ait ibadethane, ev ve işyerlerine saldırılmış,
eşyaları yağmalanmış ve binalar tahrip edilmişti. Olaylarda 3,884'ü Rumlara ait
olmak üzere 8,538 gayrimenkul zarar görmüştü. Gerçi maddi zararlar devlet
tarafından karşılandı ama Türkiye'nin uluslararası imajı da ağır bir yara
almıştı. Bu sırada Beyoğlu'nda bir müzik enstrümanı satan Ermeni'nin dükkanına
nasılsa dokunulmamıştı. Sonradan anlaşıldı ki, vitrininde Beethoven'in bir
büstü vardı ve saldırganlar karanlıkta büstü Atatürk'e ait zannetmişlerdi.// Mustafa Armağan, m.armagan@zaman.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder