15 Haziran 2013 Cumartesi

EZAN: ASLINA (Din Lisanına) RÜCU, Samet OCAKOĞLU & Ahmet Şerif BAYINDIR

EZANI “DİN LİSANINDA” YENİDEN MÜMKÜN KILAN YASANIN KABULÜNÜN 63. YIL DÖNÜMÜNE DAİR İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
Samet OCAKOĞLU
Bu toprakların hasretini çektiği Ezana yeniden kavuşmasının üzerinden 63 yıl geçti.
Büyük Hasretin Giderilmesine Hizmet Edenlere  Rahmet Dileklerimizle.
‘’Anayasal vatandaşlığın temel hakkı olan  Vicdan Hürriyetini’’ kısıtlayıp halka sebepsiz yere manevi huzursuzluk veren ‘’ Ezanın Din Lisanında ‘’ okunmasını TCK hükmü ile  yasaklayan  kanun; 9. Dönem TBMM’nin Anayasaya sadakat gösteren  vatanperver Milletvekillerinin yasama iradeleriyle kabul ettikleri 5528 SK. hükmü ile 16 Haziran 1950’de yürürlükten kaldırılmıştır.
KANUN YOLLARINDA YÜRÜYEREK  MİLLET İÇİN MÜCADELE ETMEK.
Türkiye’nin 1946’da çok partili hayata adım atmasıyla beraber, önceden dayatılmışlar dahil dayatılan türlü siyasi ve sosyal tasarım  projeleri karşısında eğilmeden, kanun yollarında yürümeye sadakat göstererek  sürdürülen destansı demokratik bir mücadele ile açığa çıkan 14 Mayıs 1950 Milletvekili Genel seçimi  iradesinin; ülkede kapılarına  kilit vurulmuş pek çok  yoksunluk için anahtar olduğu  ışıltılı bir gerçektir.
ANA DAVAYA ÇÖZÜM BULUNUNCA ANAHTARDA BULUNDU.
7-12 Haziran 1945’in denetim (murakabe)  talebi ve antidemokratik ortam ile mücadele hareketi; 7 Ocak 1946’da  Demokrat Parti adını aldığında,  önüne dikilen çok sert, dayatmacı, antidemokratik ve statükocu yapıya teslim olmamak için bir çare bulmayı  ana dava olarak gördü ve büyük bir isabet ile  ‘’ Hürriyet Misak-ı’’ ve ‘’Sine-i Millet’’ kavramları ile donandı.
ÖZNE MİLLETTİR (AYDIN MENDERES)
Öznenin Millet olduğu  yürüyüşe önderlik edenler ve bu harekete vücut verenler,  ülkedeki sessiz ve yük taşıyan  kesimin hücrelerine nüfus ettirilen samimi ve saf  fikir hareketinin bayrağını taşırken; varlığı insan için  temel hak gören  bakış açıları ile   ülkenin yoksunluk envanterini kolayca  belirledi.
SEMALAR  EZANA NE OLDU DA HASRET KALDI.
Diyanet  İşleri Başkanlığı 18 . VII. 1932 tarihinde  yayınladığı  bir tamimle yeryüzünün her yerinde  Müslümanlar için namaza çağrı olan Ezan’ın Din Lisanında okunmasına yeni ve değişik bir usul getirdi ve Ezan yerine bir kurul tarafından belirlenen Türkçe namaz çağrısının okunmasını emretti.
SOSYAL TASARIM PROJESİ İDİ.
Devletin  sosyal tasarım projesi olarak ortaya çıkarılan ve  Müslüman halka dayatılan Türkçe Ezan okunmasını,  Müslüman halk benimsemedi. Daha doğrusu halk Din Lisanında Ezandan uzaklaşmayı, Minarelerinden Sela okunmamasını  vicdanına sığdıramadı.
1932’de  ve ardından gelen yıllarda idari emir, halk karşısında  denetim ve yaptırım araçları ile çok güçlüdür.
CEZA KANUNUNDA KARŞILIĞI OLMAYAN SUÇ.
Din Lisanında Ezan okuyanlar idari yaptırımlara muhatap olurken, kamu emrini dinlememekten haklarında cezai takibat yapılanlara verilen  cezalar ise ‘’kanunda karşılığı olmadığı’’ gerekçesiyle temyiz merciinde onanmadı.
ADET SÜRDÜRÜLDÜ.
1937 yılında Celal Bayar’ın Başbakanlığı döneminde Din Lisanında Ezan okunmasına yönelik  kamu baskısı hafiflese de  Hatay meselesi, Atatürk’ün hastalığı ve TBMM’de farklı bir irade olmaması nedeniyle,  Ezanın okunması konusunda bir değişikliğe gidebilmek mümkün olamadı ve Türkçe Mealli ezan okuma adeti sürdürüldü.
UYGULAMAYI TOPLUMA NÜFUS ETTİRMEK İÇİN.
1939 senesinde Celal Bayar’ın Başbakanlık’tan ayrılması ardından, sosyal tasarım projesi olarak uygulanan Türkçe Ezan okunmasını topluma nüfus ettirmek için  Din Lisanında Ezan okuyanların TCK yaptırımı ile cezalandırılması görüşü Hükümet nezdinde  ağırlık kazandı.
CEZA KANUNUNDA SUÇ OLARAK TANIMLANDI.
1941 senesinde TCK’nın MD -526  TBMM’de değiştirildi ve  Din Lisanında Ezan ve Kamet okuma suç kabul edildi ve  bu suçu işleyenler için hapis ve para cezası kondu. Ülkenin Camilerinin Minareleri için için ağlıyordu.
BİR NEDENLERİ ELBETTE VARDIR.
Nasıl ki, yaşam hakkını ilgilendiren bir davamda mahkemeye pasaportum yokken "Çalışmaları Yurt Dışındadır’’ diyebilmeyi önemseyen kurum vekilinin önemli bir nedeni varsa, incelememize ve bilgi sunumum konusu  uygulamayı yapanlarında kendilerine göre bir işi ve nedeni vardı.
Hesap ve proje yanlıştır ama acı ve sıkıntı Millete kalmıştır.
MERHUM CELAL BAYAR İLE BİR ANI.
1980 yılında Çiftehavuzlarda Merhum 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a yaptığım bir ziyarette Milli Mücadele dönemi gündemli sohbetimizde sordular  ‘’ Biliyormusunuz biz silahlı direnişe, milli mücadeleye ne zaman karar verdik? Bu millet milli mücadeleye ne zaman karar verdi ?’’
SORULARINI CEVAPLADILAR
‘’ 1. Dünya savaşından sonra el atılan sadece  para - pul olsaydı, hatta sadece İstanbul’da bir hükümranlık peşinde olsalardı, kader der İstanbul’un  o zaman ki iradesine boyun eğer, sorgulamazdık.  Ama ne zaman, mukadesatımıza- dinimize-namusumuza-toprağımıza el attılar işte o zaman milli mücadeleye karar verdik. İzmir’e ve Ege’ye göz diktiler. Ezanı susturdular. İşte o zaman silahlı mücadeleye karar verdik’’ demişlerdir.
NAMZETTİR.
Rahmetle anıyorum. Milli Mücadele’de Ege’deki silahlı direniş önderlerinden Celal Bayar (Mahmut Celal - Galip Hoca) 4. Osmanlı Meclisi Meb’usan’ının erken basılmasına neden olan söylevinde ve 15 Mayıs 1920’de Büyük Ankara Mitingi ardından TBMM’deki söylevlerinde; en ümitsiz durumda olanlara da hitap ederek Ege'de  susturulan Ezan’ın   ‘’  topraklarımız üzerinde  yeniden okunmaya namzet olduğunu’’ zaten ifade etmişlerdi.(Bu söylevleri  TBMM kararı ile çoğaltılarak yurda dağıtılmıştır.)
Bir başka ziyaretimdeki ‘’ 1941’deki değişikliği Atatürk’ten ileride olduğunu göstermek için yaptılar’’ sözlerini de hatırlıyorum.
TBMM 16 HAZİRAN 1950’DE HASRET SONLANDIRDI.
9. Dönem TBMM 16 Haziran 1950 günü saat 15’te, TBMM Başkan Vekili - DP İstanbul Milletvekili Fuad Hulusi Pemirelli, DP Manisa Milletvekili Muzaffer KURBANOĞLU ve DP Bursa Milletvekili Raif AYBAR katipliğinde toplanmıştır.
1.Adnan MENDERES Hükümetinin TBMM’ye sevk ettiği  TCK  MD- 526 değiştirilmesi hk.da kanun tasarısı ile Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşının ve Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan’ın , TCK’nın MD-526/2 değiştirilmesine dair önergeleri ve teklifler hakkındaki Adalet Komisyonu raporu gündemiyle TBMM’nin 9. oturumu açılmıştır.
İÇ TÜZÜKTE KOMİSYON KARARI ÜZERİNDEN 48 SAAT GEÇMESİ HÜKMÜ VARDIR.
İçtüzükte Adalet Komisyonu raporunun TBMM’de gündeme alınması için 48 saat geçmesi hükmü vardır.Bu nedenle kanun tasarısının müzakeresi ancak tasarının gündeme alınması önergesinin kabulü ve  ivedilik kararı ile mümkün olabilecektir.
TASRININ GÜNDEME ALINMASI VE İVEDİLİKLE- ÖNCELİKLE GÖRÜŞÜLMESİ
Meclisin oturumunda ilk olarak İstanbul Milletvekili Başvekil Adnan MENDERES söz almış ve Genel Kurula ’’  Muhterem arkadaşlar; Arapça ezan hakkında Demokrat Parti Meclis Grubunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanuni mâniin (Yasal engel) kaldırılmış olduğu telâkkisinin (düşünülmesinin) hâsıl olması ve bâzı vatandaşların arapça ezan okuması muhtemel olduğu için bu bap/ta Hükümetçe Meclise sevk etmiş olduğumuz lâyihanın (yasa teklifinin) bugünkü ruznameye (gündeme) alınmasını ve müstacelen (öncelikle) müzakere edilmesini yüksek tasvibinize arz ediyorum’’ sözleriyle  hitap etmişlerdir.
Başvekil Adnan Menderes’in konuşması ardından oturumu yöneten Başkan, Kanun teklifinin gündeme alınmasını oylamaya sunmuş ve yasa önerisi gündeme alınmıştır.
Bilahare kanunun yalnız bir kere müzakere edilip intaç edilmesini tazammun eden İvedilik teklifi oylanmış ve  kabul edilmiştir.
Bir sonraki önerge kanun tasarısının gündemdeki maddelerden önce görüşülmesi hakkındadır ve oylanıp kabul edilmiştir. Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Mustafa Zeren Kanun tasarısı görüşülürken aleyhte söz almak isteyenlerin, evvelden tespit buyurularak iki zat lehte konuştuktan sonra sözün aleyhte konuşmak isteyenlere verilmesini arz ve teklif etmişse de önerge iç tüzük Md 85- nedeniyle kabul görmemiştir.
Kanun teklifi hakkında   Milletvekilleri Sinan Tekelioğlu  Talât Vasfi Öz, İbrahim Kirazoğlu, Arif Hikmet, Necdet Yılmaz, Ahmet Gürkan, Salâhattin Âdil, Ömer Bilen, Hikmet ölçmen, Ömer Rıza, Ümran Nazif, Muzaffer Mühto konuşma yapmak üzere başkanlığa başvurmuşlardır.
Ezanın Din Lisanında Okunabilmesi serbestisi getirecek kanun teklifinin müzakerelerinde ilk sözü;
Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon Milletvekili Cemal Eyüboğlu almış ve  ‘Hükümetin bugün huzurunuza  getirdiği kanun tasarısı hakkındaki C. H. Partisi Meclis Grubunun görüşünü arz ediyorum.
Bu memlekette Millî Devlet ve Millî §uur politikası, Cumhuriyetle kurulmuş ve C. H. Partisi bu politikayı takip etmiştir.
Bu politika icabı olarak ezan meselesi de bir dil meselesi ve Millî şuur meselesi telâkki edilmiştir. Millî Devlet politikası, mümkün olan her yerde Türkçenin kullanılmasını emreder.
Türk Vatanında ibadete çağırmanın da Öz dilimizle olmasını bu bakımdan daima tercih ettik. Türkçe ezan, Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değildik. Millî şuurun bu konuyu, kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtarı olmayacağız’’ demiştir.
Demokrat Parti Gurubu adına  Seyhan Tekelioğlu ‘’ Sayın arkadaşlar; Atatürk her şeyi Türkçeleştirmek kaidesini ortaya attığı zaman acaba islâm dinine ait olan kitapların Türkçeye tercümesi mümkün müdür diye bir tecrübeye baş vurulmuştu.
Atatürk bu meyanda ilk defa ezanın Türkçe okunmasına karar verdi.
Bilâhare (Atatürk’ten sonra) Arapça ezan okuyanları tecziye etmek üzere de bir ceza müeyyidesi olarak, Ceza Kanununa bir hüküm kondu.
Arkadaşlar; şayet Atatürk sağ olsaydı hiç şüphe yok ki, o da bu büyük Meclisin düşündüğü gibi düşünecek o da elimizdeki Allah Kanununun Türkçe ile tercümesine imkân olmadığını, din ulemalarının vermiş olduğu karara göre, anlayacak ve ezanı din diliyle okutacaktı.
Arkadaşlar; Atatürk inkılâbı; gazetelerin yazdığı gibi umdesi değil, Atatürk memlekette yapmış olduğa inkılâpların millet tarafından hazmedilmesin! esas olarak kabul etmişti. Bu bir dil meselesi değil;
Allahu ekber ile Tanrı Ulu­dur kelimeleri ikisi bir mânaya gelmez. Biz eski zamanlara ait kitapları okursak, birçok tanrılar olduğunu görürüz, yağmur tanrısı, yer tanrısı, ve saire.
Binaenaleyh Tanrı Uludur deyince bunların hangisi uludur? Binaenaleyh islâm dini, müslüman dili kaidelerine göre müslüman camilerinde ancak din dili ile olur. Ve bunu da memleketin yüzde doksan sekizi, bizi seçenler, bizden istemişlerdir
Hiristiyanlar bile bir ölüyü haber vermek için çan çalarlar, onlar çan çalınırken çanın nedemek istediğini anlıyorlar. Müslümanlar bir sala sesi duymuyorlardı.
Dışardan Türk dili ile ezan okunurken, içerde yine din dili ile Kuran okumaya müsaade ediliyordu. Binaenaleyh arada birbirine uymayan, zıt esaslar vardı.
Ben Adnan Menderes Hükümetine ve  Hükümetin istinat etmiş olduğu milletin reyi ile, mutlak reyi ile buraya gelen Demokrat Parti milletvekillerini tebrik etmekten başka kendimde hiçbir salâhiyet göremiyorum.
Yalnız bugünü bize gösterdiğinden dolayı Adnan Menderes Hükümetine teşekkür ediyorum.
Türk Milletinin büyük umdesi olan dine sarılmak esası komünizme vâki olan kaleyi Adnan Menderes tamamiyle ve mutlak olarak kurmuştur.
Kendilerini tebrik ederim. Arkadaşlar, yalnız bununla iş bitmiş olmuyor. Dine ait.birçok takyidatı sinesinde taşıyan antidemokratik denen kanunlar vardır. O kanunlardan bir tanesi bize seçim arifesinde kabul ettirildi.Bu kanunda ben müslümanım demek dahi ceza idi. Onun için Adnan Menderes Hükümetinden nasıl bu kanunu kaldırmışsa bunların da kaldırılmasını rica ediyorum.
O kanun müzakere edilirken burada söylemiş olduğum sözü tekrar edeceğim. Bu kanun, aşırı sağcı, aşırı solcu kanunu diye bir arkadaş tarafından teklif edilmişti. Hamdolsun kendisi buraya gelemedi; çok şükür.
Olsaydı da yüzüne karşı söyleseydim, daha bahtiyar olacaktım. Fakat Cenabıhak ona nasip etmedi. Bundan sonra da bir daha gelmeyeceğine  emin olabilirim.
TALÂT VASFİ ÖZ (DP-Ankara) — Muhterem arkadaşlarım, büyük bir hâdisenin arifesinde bulunmak itibariyle sağda ve solda şekiller al­tında yazılmış muhtelif yayınları da göz önünde tutarak bu kanunun kabulünden önce efkârı umumiyeye bâzı hâdiseleri izninizle açıklamak istiyorum.
Muhterem milletvekilleri, bilirsiniz ki, ezanın arapça okunmasına dair verilen yasak 18 .VII. 1932 tarihinde Atatürk'e atfen Diyanet İşleri Riyasetinden alman bir tamimle memlekette temin edilmişti.
Bu emre muhalif hareket eden muhtelif din mensuplarının zaman zaman mahkemelerde suçlandırılmağı neticesi temyize intikal eden dâvalar karşısında temyiz kararını huzurunuzda bir defa daha tekrar etmeyi faydalı görüyorum.
Temyiz, bu cezalandırmalar karşısında Hükümet emirlerine itaatsizlik telâkki ederek Ceza Kanununun 526 ncı maddesini tatbik edebilmek için salâhiyattar merciin verdiği emrin kanun ve nizamnameye aykırı olmaması icabettiğini nazara alarak bu yolda kanaate varmış ve suçluları beraat ettirmiştir.
Bu hâdisenin tekerrürü üzerine sabık Hükümet 1941 tarihinde Ceza Kanununun 526 ncı maddesini tadil etmek suretiyle, bildiğiniz arapça ezan ve kamet okuyanlar terimini kullanarak bu suçu işleyenlerin cezalandırılmasını imkân dâhiline almıştır.
Şu halde kanuni memnuiyet, bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, 1941 tarihinde vâki olmuştur.
Şimdi de ikinci bir noktaya kısaca temas edeceğim.
Ezan yalnız bir ilân değildir. Ezan muayyen vakitlerde hususi terimlerle yapılan özel bir ilândır.
Hususi lâfızlar  Peygamberin tâyin ettiği lâfızlardır.
Bu da ezandır. Bu hususi vakit ise muayyen vakitler olup, bildiğiniz namaz, beş vakit namaz vaktidir.
Peygamberimize ezan için bir vahiy nazil olmuştur. Bu vahye sâri dilinde vahyi medlüv denildiğini de pek âla takdir edersiniz. Ezan farzı kifaye - dir.
Bir memlekette Peygamberin emrettiği şekilde ezan okunmazsa namazın sahih olmadığını söyleyen müctehitler olduğunu bilhassa huzurunuzda zikretmek isterim.
BU ASİL MİLLET, YETKİSİZ TECAVÜZ VE KANUNSUZ HARAKET KARŞISINDA SUSMUŞTUR.
Fakat arkadaşlar, bu asîl milletin asıl duyduğu kendi kendine vâki olan yetkisiz tecavüz, ve kanunsuz hareket karşısında yıllarca susmuştur.
18 milyonun % 98 ini teşkil eden müslüman çocukları istırablarını sessiz sessiz taşımışlardır.
Adnan Menderes Hükümetine, huzurunuzda Büyük Meclisle beraber Millet adına minnet ve şükranlarımı sunmayı en kutsal bir vazife telâkki ederim.
İnsanın vicdan hürriyetinin, insanların en tabiî hakları olduğunu ancak Türk Milleti, 14 Mayısta büyük siyasi zaferi temin ettikten sonra teslim edilmiş bir hak olarak görebilmiştir.
Büyük Meclisi tebrik eder ve Hükümete şükranlarımı arz ederim.
14 Mayıs'a bilhassa işaret etmek isterim,, ki mübarek bir güne tesadüf etti ve mübarek günün arifesinde Türk Milleti, dünyayı imrendiren eşsiz bir siyasi zafere ulaştı.
Bu bir irade-i ilâhiye idi. Bu irade-i ilâhiyenin yüceliği karşısında, irade-i milliye olduğu kadar irade-i ilâhiye olduğunu da tasrih etmeme müsaadenizi rica ederim.
Bunun bu şekilde tasrihini bilhassa lüzumlu görürüm. Müsaade buyurun rica ederim irade-i milliye ola­rak tasrih ettim. İrade-i ilâhiye olarak tasrih etmemi kabul etmeyenler iştirak etmeyebilirler. Bunu ibret ve hayretle mütalâa etmek lâzımdır.
Ezana taallûk eden müdahalenin kaldırılması hâdisesi de Ramazanımızın arifesi olan mübarek  bir cuma gününe tesadüf ediyor.
MUZAFFER ÂLÎ MÜHTO (DP - Kastamonu) —
Muhterem arkadaşlar. Maddeyi aynen kabul ediyorum. Bendeniz D. P. nin birinci büyük kongresinde program üzerinde konuşurken, din derslerinin de programa alınmasından bahsetmiş ve sözlerime şöyle nihayet vermiştim (...)
AHTİM VAR SÖYLEYECEĞİM (...) Efendim, müsaade ediniz, rica ederim, yeminim var, ahtım var. Söyleyeğim. Ben inkılâp içinde doğmuş bir gençtim. Din terbiyemdeki noksanların..Söyleyeceğim.. Maddeyi aynen kabul ediyorum. O zaman demiştim ki, üç çocuğum vardır, korkarım ki, öldüğüm zaman bana fatiha okuyamayacaklardır. Tanin Gazetesi demişti ki; «Bu  zat avamfiribane konuşuyor belki de 'ona fatiha okumazlar.Şimdi o gazete ölmüş gitmiştir. Biz hâlâ yürüyoruz ve Allanın lûtfuyla yürüyeceğiz ve yaşayacağız.''
TBMM'nin 16 Haziran 1950 tarihli oturumunda görüşülen ve Ezan'ın Din Lisanında okunmasını TCK'da suç sayan kanun maddesinin yürürlükten kaldıran bu şekilde Ezan'ı vicdan hürriyeti kapsamında serbest bırakan yasanın görüşmelerinde başta Başvekil ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan MENDERES olmak üzere DP idarecileri, müzakerelerde sözün uzatılmamasını ve kanunun mümkün olan en kısa zamanda çıkarılmasını istedi. Bu nedenle yasa görüşmelerinde söz almak isteyen DP Milletvekilleri ısrarcı olmadı ve genel kurulda herkesin ortak temennisi olduğu şekilde ve  Genel Başkanlarının isteğine uyarak yasa geçikilmeksizin  çıkarıldı.
Kanunun yürürlüğünü Başbakanlığa bırakan kanun 3 maddeden ibaretti. Önce tek tek maddeler oylandı. Ardından kanunun tümü üzerinde oylama yapıldı. Ve tasarı alkış sesleri arasında yasalaştı.
16 Haziran 1950'de kabul edilen kanun 17 haziran 1950'de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
ÖZGÜRLÜK, MÜBAREK BİR CUMA GÜNÜNE VE RAMAZAN AREFESİNE TESADÜF ETTİ.
Elbette  kabul edilen kanunla birlikte  1932' teki Ezanın Türkçe okunmasına dair idari emirde;  Başvekil Adnan Menderes'in ifade ettiği gibi '' Ezana taallûk eden müdahale Ramazanımızın arifesi olan mübarek bir cuma gününe tesadüf eden günde ''  kaldırıldı.
Vatan toprakları üzerindeki minarelarden semalara yükselen mübarek Ezan sesleri( Başbakan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Samet AĞAOĞLU'nun Yassıada'daki müdafaasından), vicdanlara huzur vermiş, memlekete bereket ve dinamizm  gelmiştir.
Biz, bu hizmeti yaptık ve hakkı, hak sahibine  teslim ettik. İşte bu yüzden müzeden önce bu iradenin yani DP. Gurubunun yasama ve özlük hakkını bu konularda muktedir olanlardan talep ediyoruz. Aksi halde günceldeki bütün ifadeler ve tavırlar  bir  rivayet ve tasarım algısı olarak kalacaktır.
Kaynakça:
- Babamın arkadaşlarından öğretiler.
-Demokratlar Kulübü- İstanbul- Yönetim Kurulu Üyeliğim Başkanlığım dönemi bilgi birikimi.
-Merhum Celal Bayar ile sohbetlerim.
-Dededen Toruna- Müdafaa Kültürü.
- TBMM Albüm 1920-1973
(*) :: Samet OCAKOĞLU, GSM: 0539 9888434 – 
        e.MAİL: sametocakoglu@gmail.com
***
MENDERES TEMELE İLK HARCI
EZAN-I MUHAMMEDİ İLE 16 HAZİRAN 1950'DE ATMIŞTIR!
Ahmet Şerif Bayındır 
Adnan Menderes Demokrasi Platformu Başkanı
1932'de keyfi bir uygulama ile başlayıp 18 sene süren "Ezan-ı Muhammedi" yasağı; olmayan din ve vicdan hürriyetinin adeta sembolü gibiydi. 
Uzun yılların beyhude israf edildiği ve hatta memleketin normal gelişme seyrinin bile engellendiği tek parti dönemine de böylesi yakışırdı doğrusu. O, zulmün bininin bir para olduğu devirde; devlet,dinini yaşamak isteyen vatandaşlarla karşı karşıya getirilmiştir. 
1950'de sahipsiz kitleler Menderes'in demokrat haykırışıyla milli egemenliği hissedip, yönetimde söz sahibi olmuşlardır. 
Ezan-ı Muhammedi asr-ı saadetten beri imanın esasını günde beş defa dünyaya ilan etmektir. İla-yı Kelimetullah'tır. İslam'ın farzlar kadar önemli bir şeairidir. "Laikliği din aleyhtarlığı veya din düşmanlığı şeklinde anlamak, bizim iktidarımızın vicdan hürriyeti anlayışına asla uymaz." diyen Merhum Menderes 16 Haziran 1950'de Ramazan arefesine rastlayan o nurani günde, ülkemiz semalarını "Allahuekber" nidalarına kavuşturmuştur. 
Merhum Menderes "En büyük inkılap demokrasi'dir. Milletimiz demokrasiyle rüştünü ispat etmiş oldu." diyor, "İnkılapların tutmayanlarını tutturmak gibi bir görevlerinin olmadığını" ifade ediyor, "Türk Milleti Müslüman'dır, Müslüman kalacaktır ve Müslümanlığın icaplarını da yerine getirecektir." diye konuşuyordu. 
Bunlar elbette Menderes'in iç dünyasının Mü'mince hislerle dopdolu olduğunun da ayrıca ispatı ve idamının ise gizli sebepleridir. 
Ezan-ı Muhammedi İslam'ın sözlü manifestosudur, muazzam mesajlar taşır. Sadece vakit bildiren bir çağrı değildir. Aynı zamanda kainatın en büyük hakikatını da bildirir. 
Milletimize yıllarca "Tanrı Uludur"lu metni dinletenlere soruyoruz: acaba "felah" kelimesini "kurtuluş" diye neden çevirmediniz? Milletimizin "Tanrı uludur, Tanrı uludur; memurlarla askerler Allah'ın kuludur." diye hicvettiği bir dönem kapatılmış; İslam'ın hakiki bir kahramanı olan rahmetli Menderes'in 16 Haziran 1950'de attığı ilk temel harcıyla yepyeni kutlu bir dönem başlamıştır. 
Aziz milletimiz onlarca yıldır Ezan Şehidi'ni hürmetle, şükranla ve rahmetle anmaktadır. Menderes'in milletimizle kurduğu gönül köprüsü ebedidir. Memleketimizin semalarında "Allahuekber" nidaları yankılandıkça rahmetli Menderes'in aziz ruhuna binler Fatihalar, binler dualar gönderilecektir. 
Adnan Menderes'in aziz hatırasına ciddi manada sahip çıktığını memnuniyetle izlediğimiz Sayın Başbakanımızdan 16 Haziran'ın "Ezan-ı Muhammedi Günü" olarak ilanını istirham ediyoruz. Böylece yeni nesillerin bilgi sahibi olması,Milletimizin Ezan bilincinin artırılması ve de Ezan'ın layıkı vechiyle okunması hususunda tedbirler alınması mümkün olacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder